1.04.2019

11. PERON ~ GÖKHAN DUMAN

 " 11 numaralı peron özenle hazırlandı. Burası Anadolu'dan gelen işçilerin Almanya'ya ayak basacakları ilk yer olacak. "

   Kitap Fiyatı: ₺  14,99 [ 02/07/2018 ]  - Kitapyurdu    

30 Ekim 1961 tarihinde Türkiye ve Almanya arasında yapılan bir antlaşma ile Türkiye'den Almanya'ya akın akın işçi göçleri olmaya başlar. Almanya başta sadece iki yıllığına der, iki yıl sonra herkes geldiği yere geri dönecek. Anadolu bu haberi duyar duymaz hareketlenir. Başta sadece hafta iki gün Münih'e kalkan trenler bir süre sonra her gün kalkmaya başlar. Çok sürmüyor kadınların, erkekler gibi işçi olarak Almanya'ya gitmeleri.
 Takım elbise giymelerini ister bu tren yolculuğuna çıkarken. Oysa herkes onları bekleyen sonun bir işçi tulumu olduğunu bilir. Buna rağmen insanlar komşularından, akrabalarından ödünç alıp giyerler o takım elbiseleri. Onları uğurlamaya gelen Türk memurlar, öğütler verir Almanya'nın işçilerine. Artık kendilerini değil, Türkiye'yi temsil ettikleri söylenir.

" Göçmen işçiler Alman sanayisinin en alt tabakasındaki işlerin başına geçiriliyor. Halihazırda bu işleri yapan Alman işçiler hızını kendilerinin bile anlamadığı bir şekilde bir üst sınıfa itekleniyor. "

 Almanların konuk işçi olarak adlandırdığı işgücü ülkelerine ulaştığında onları 11. peronda bandoyla çiçekle karşılıyorlar. Bir tek Türkler değil 11. perona gelenler; İtalyanlar, Yunanlar, Portekizler de vardı. Bir tek Türkler'in iki yıllık antlaşması vardı ama. Bir de bir tek Türklerin ailelerini yanlarına alma hakkı yoktu. Çünkü dönemin çalışma bakanı Türkler ile çok farklı olduklarını ve iyi bir işbirliğinin olmayacağını düşünüyordu. Ama iki sene sonra ilk Türklerin dönme vakti geldiğinde her şey değişti.
 Göçmen işçilerin gelişiyle Alman işçiler daha üst pozisyonlara daha kolay tırmanır oluyor. Bir Türk erkek işçi aynı bantta çalıştığı Alman'dan daha az para alıyorken bir Türk kadın işçi aynı bantta çalıştığı Türk erkek işçiden de düşük para alıyor. Oysa Almanya'nın üretim bantlarını onlar çalıştırıyor.

" Göçmen işçilerin çalıştığı bir fabrikada hırsızlık olayları olmasın diye farklı dillerde uyarı tabelalar hazırlanıp fabrikanın duvarlarına asılıyor. İçlerinde Türkçe olmadığı Bonn'daki hariciyeler sokağında bile konuşulup duruyor. "

 Çalışma bakanının istemediği Türkler, patronların gözdesi oluyor. Çalışkan ve terbiyeli olmalarıyla göz dolduruyorlar. Hırsızlık da yok Türklerde. Çünkü bizde harama el uzatılmaz. Tembellik etmek, kötü şeyler yapmak bize yakışmaz. Biz böyle büyürüz. Onlar da böyle büyüdü ve Almanya'ya gitti. Giderken de kendilerini değil, koskoca bir ülkeyi temsil ettiklerini söylediler onlara. Artık hiç yakışık almazdı böyle şeyler. Ve bunlar sayesinde/yüzünden 2 yıllık sınırlama kalkıyor.

"  İşyerinde Alman arkadaşları tarafından boynuna ip bağlanarak kapıya asılan, ardından yerlerde sürüklenen Mümin Çakar; on bir yaşındaki Lothar ve on iki yaşındaki Thomas tarafından boğulan Kerim Güldüren, Ulm'da öldürülen Türk işçisi Seyfi Öztürk, Stuttgard civarında oğlunu ararken demir çubukla dövülen, kırk dört yaşındaki Sudi Battal Koparan'ın isimleri dolaşıp duruyor ekranlarda. "

 Alman halkında özellikle Türklere karşı bir yabancı düşmanlığı başlıyor yıllar sonra. İşsizlikten göçmen işçileri sorumlu tutuyorlar. Yetkililer artık göçmen işçileri göndermenin yollarını aramaya başlıyor. Oysa yıllar önce çiçeklerle karşılamışlardı onları. Almanya'yı ayağa kaldıran işçilerdi onlar. Almanya onların omuzlarında yükselmişti. Şimdi ne değişti?
 Almanlar evleri kundaklamaya başladığında Türk ailelerin korkuları da büyüdü. Bir bir geri dönüş başladı 'Alamancı' olarak anıldıkları memleketlerine.

 Gökhan Duman'ın yumuşacık üslubuyla göçmen işçilerin durumunu anlatıyor okuyucuya. Arka planda ilk gidenlerden olan İbrahim işçinin hikayesiyle birlikte tarihi gerçek tanıklarıyla anlatıyor. Ülkelerinin zenginleri olan 'Alamancıların', nasıl çalıştıkları ülkenin hor görülenleri olduğunu anlatıyor. Ve bunu sevdiklerine hiçbirinin sezdirmeyişini. Nasıl insanların evlatları olduğumuzu bir kere daha hatırlatıyor yazar bize bu kitapla. Sıradan bir tarih kitabı değil 11. peron. 11. peron, yaşanmışlıkların kitabı.

 Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder