"Ben, Xu ailesinin mirasyedisiyim. Babamın deyimiyle onun günahıyım."
Son zamanlarda okuduğum en iyi kitapla karşınızdayım! Çin'deyiz. Anlatıcımız ihtiyar Fugui ile tanıştıktan sonra asıl hikayeye başlıyoruz. Fugui; zengin bir ailenin şımarık oğlu, sadakatsiz bir eş ve 4 yaşındaki bir kız çocuğunun da babası. Kızı Fengxia, eşi Jiazhen. Sonradan bir de oğlu oluyor: Youqing. Ah, bir de kumarbaz -ki bu en önemli detay olabilir.
"Tüm insanlar aynıdır: Kendileri bir başkasının cebinden alırken yüzleri aydınlanır, gülümserler, ama kaybetme sırası onlara geldiğinde yastaymış gibi ağlarlar."
Kitabın en başında Fugui'den nefret edeceksiniz. O kadar kötü bir insan ki... Ailesinin 65 dönümlük arazisini kumarda kaybediyor. Ancak annesi bunun için bile kendi kocasını yani Fugui'nin babasını suçluyor. Çin kültüründe olduğumuzu düşünürsek erkek evlat favouritismi çok doğal. Ve her şerde bir hayır vardır atasözümüzü hatırlatacak şekilde Fugui de dört ayak üzerine düşüyor ve Çin'e komünizm geliyor.
"Güçlü ve sağlıklı bir aile, toprak çanağın kırılması gibi parça parça olmuştu."
Komünizmle birlikte toprak reformu başlayınca toprak sahipleri idam ediliyor. Fugui ve ailse de idamdan böylece kurtuluyor; komünist rejim babasının arazisini kiracılar arasında paylaştırıyor ki Fugui de kiracılar arasında. İlerleyen süreçte çocuklarının büyümesi ile Çin toplumunda kadın-erkek cinsiyet rollerini, cisiyetçiliği gayet draatik ve gerçekçi bir biçimde aktarıyor yazar okuyucuya.
"Tedavi edilemez olması iyi bir şey, yoksa tedavi masrafları için parayı nereden bulabilirdik?"
Üstelik komünist yaşam da çok güzel bir şekilde yansıtılmış: İyi ve kötü yönleriyle. Bütün köy halkı için bir yemekhane kuruluyor mesela; böylece yorgun argın akşam eve gelip yemekle uğraşmak zorunda kalmıyor kimse ama aynı zamanda evlerdeki pirinç, tuz, odun, kuzular gibi şeylere de el konuluyor. Ardından gelen kıtlık, demir eritme (sanırım büyük bir kampanyann sonucuymuş bu), özel mülkiyetin kalkması vs gibi Çin'deki toplumsal gelişmeler ve değişimler Fugui'nin sıradan hayatı ile aktarılıyor.
"İnsan ne kadar şanslı olursa olsun, ölmek istiyorsa hiçbir şey onu yaşatamaz."
Ülkemizde 55 baskı yapan kitap, 1992'de ilk yayınlandığında kendi ülkesinde yasaklanmış. Okumadan önce Çin tarihini çok daha iyi bilseydim keşke dedim çünkü bilgim dahilinde oldukça örneklendirici bir kitap oldu. Hani bazı şeylerin olduğunu bilirsin ama onu yaşayanın gözleriyle görmezsin ya dünyayı; Yu Hua o gözlerle bakmanıza yardımcı oluyor. Üstelik o kadar sade bir üslupla yapıyor ki bunu kitapta sizi büyüleyen ne anlayamıyorsunuz. Ve o büyüleyici olan şey anlatım dilinin sadeliği ile bir araya gelen gerçekçilik. Aslında temelde çok acıklı ama sıradan bir aile hikayesi. Okuma keyfi ise çok çok yüksek bir metin.
Not: 1994'te bir film uyarlaması da yapılmış ve Cannes Film Festivali Büyük Ödülü'nü kazanmış. İzlenilecekler listeme alındı bile!
Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤
Devamını Oku »