" Şimdi artık bir adam sayılırdı, anca gülen bakışlara katlanmayı bile bilmiyordu henüz, yaşamın gerektirdiği gibi güçlü ve acımasız olmayı bilmiyordu. "
Kitap Fiyatı: ₺ 4,45 [ 23/11/2018 ] - Kitapyurdu
Bertold Berger 18 yaşına yeni girmiş, taşradan Viyana'ya tıp fakültesine gitmek için gelmiş çekingen bir insan evladı. Sonbahar'da geldiği Josefstadt'ta oda bakıyor ve kendine uygun bir yer buluyor. Yan odada oturan komuşusu bir avukat Berger'in. Adı Schramek.
Berger kendini yeni tuttuğu odasında hüzünlü ve yapayalnız kalmış hissettiğinde komşusu Schramek'in yanına gidiyor. Onun, daha doğrusu birisinin arkadaşlığına ihtiyaç duyuyor. Yalnızlığa katlanamıyor Berger.
O geceki konuşmayla Schramek, delikanlıyı kendine hayran bırakıyor. Ve Berger, güçlü kuvvetli arkadaşının yanında kendisini güçsüz kuvvetsiz bir çocuk gibi görmeye başlıyor. Zaten Schramek de onu öyle çağırıyor: Çocuk.
" Bastığım her taştan nefret ediyorum, odamdan, karşılaştığım insanlardan nefret ediyorum, şiddetli soğuğun nemiyle yüklü kirli havayı solurken işkence çekiyorum. "
Berger, geldiği bu yeni şehirde hor görüldüğünü hissediyor. Ne zaman odasından çıksa kendisini küçük gören insanlarla bir araya geliyor gibi hissediyor. Bu yüzden de tek arkadaşı olan Schramek'in yanına gidiyor sık sık.Berger, kendini bir kapıya kadar gelip içeri alınmıyormuş gibi hissediyor. Şehrin kültürüne, o kültür içinde büyüyen insanlara ayak uyduramıyor. Ve bu da canını acıtıyor. Kendi kuzenlerinin bile yanında rahatsız hissediyor Berger.
Sonra bir gün Schramek'ten uzak durmak zorunda kalıyor. Böylece koca şehirde, küçük odasında hayalleri yıkık dökük ve yapayalnız kalakalıyor.
Üniversiteyi ailesinden uzakta okumuş olan herkes bilir o Berger'in düştüğü boşluğu. Yabancı bir şehir, yabancı insanlar, yalnız bir hayat. Kimse yoktur o şehirde kendinizden başka güvenebileceğiniz. Tabi en başta. Sonra okul arkadaşlarınız aileniz oluverir. Çünkü kimsenin ailesi orada değildir ve içinizden birine bir şey olsa önce sizin koşmanız gerekir. Çünkü orada birbirinizin ailesi olursunuz.Ancak Berger, bunları öğrenemiyor maalesef. Çünkü o, insanların arasına karışacak kadar cesur değil.
Berger, bulduğu tek dala tutunmak istiyor: Schramek. Peki o dal sandığı kadar sağlam mı? Ya da sağlam olmadığını bile bile neden inatla bir tek o dalı tutmaya devam ediyor Berger?
Zweig, yazık bir ergeni ele almış bu kitabında. Kısacık sayfalara aşkı, acıyı, hayal kırıklıklarını, hasreti, umudu, mutluluğu ve daha nice duyguları sığdırmış yine. Kızıl, aslında bir kendini arayış hikayesi diyebilirim.
Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder