21.07.2023

BİZ EVLENİYORUZ ~ JULIA QUINN

" "Her şey değişiyor," diye fısıldadı, "ve ben bunu durduramıyorum." "

 Ve Bridgerton kardeşler serisinin (dilimize çevrilen kısmının) sonuna geldik! Artık Netflix'te Bridgertonları izleyebilirim. Netflix'in Julia Quinn'in kitaplarına el atmasının en yararlı tarafı Türkiye'de tarihi aşk romanlarının (tabiki en başta Julia Quinn) çevirisinin artması oldu. Ben bir kitapsever olarak bunu sevinçle karşıladım tabiki. Neyse biz son bekar Bridgerton'a Gregory'ye dönelim.

"Manastırdaki yaşlı papazın kelebek koleksiyonu yapması gibi, kırık kalp biriktirirdi o da."

1827 yazındayız. Gregory Bridgerton koşarak kiliseye gitmekte ve bir düğün törenini bölmek üzeredir. Ah, ama yazarımız bir anda bize hikayenin başını anlatmadığını fark edip iki ay öncesine götürür okuyucuyu. Etkileyici ve benim sevdiğim bir başlangıç bu. (Judith McNaught da aynısını Düşler Krallığı'nda yapar ki en sevdiğim tarihi aşk romanıdır.) Zaten kitabın orijinal adı da Bridgertonlar: Düğün Yolunda ama Biz Evleniyoruz diye çevirmişler maalesef... 🙄

"Lucy omuz silkti ve "Siz kötünün iyisisiniz, Bay Bridgerton," dedi."

 Gregory Bridgerton aşka inanan ve aşkı arayan nadir erkeklerden bir tanesidir. Nasıl inanmasın ki?! 7 kardeşi ve anne babası bir aşk evliliği yapmıştır! 26 yaşındaki son bekar Bridgerton olarak evlenmek için aşkın onu çarpmasını beklemektedir ve Kate'in düzenlediği dans partisinde bir kızı görüp çarpılır: Hermione Watson. (Bence yazar burada Harry Potter hayranlığını konuşturmuş.🪄)

" "Lucy, kime aşık olacağımızı biz seçemeyiz."
 Lucy kollarını önünde kavuşturdu. "Neden olmasın?" "

 Hermione, sezonun gözdesi olma potansiyeli taşıyan bir kız. Henüz sosyeteye takdim edilmemiş olmasına rağmen davetlerde ve partilerde bütün erkekler onun peşinden koşuyor. Hem çok güzel hem de bir vikontun kızı olarak evlilik için oldukça popüler bir aday. Ancak Hermione bir başkasına aşık. Hem de en yakın arkadaşının bile onaylamadığı birisine, babasının katibine aşık. 

 "Hermione'yi ağabeyi memnun olsun diye istemiyordu; Hermione'yi isteyememezlik edemediğinden istiyordu.
 Ve bu Lucy'ye kendini biraz daha yalnız hissettirdi."

 Hermione'nin en yakın arkadaşı Lucy'nin katibi onaylamamasının sebebi gerçekçiliği. Konumlarından dolayı evlenemeyecekelerini düşünüyor. Bu yüzden de Gregory, Hermione'nin peşine düşüp en yakın arkadaşı olduğu için Lucy'ye yaklaştığında Lucy diğerleri gibi onu geri çevirmiyor ve Gregory'ye yardım etmeye çalışıyor. Gregory'nin Hermione'ye vurulduğu için ona ilgi gösterdiğini ilk dakikadan anlasa da Lucy buna bozulmamaya çalışıyor çünkü hem buna çok alışkın (bu yüzden de kendini Hermione'den biraz daha az olarak görüyor😞) hem de o, neredeyse nişanlı bir kız. Amcası (babası ölmüş) onu Lord Haselby ile evlendirmek için yıllar önceden her şeyi ayarlamış. İş sadece evrakların imzalanmasına kalmış. 

 "Lucy Abernathy insanda şiir yazma isteği uyandırmazdı asla, ama ondan çok iyi bir arkadaş olurdu."

 Gregory hayatı boyunca Hermione ile tanışmak için beklediğini düşünerek peşinden koşarken Lucy ile bir arkadaşlık geliştiriyor. Ve esas kızın Hermione değil de Lucy olduğunu anlaması (bence) çok uzun sürüyor. Eğer kitabın sonlarında Lucy için o kadar uğraşmasaydı hiçbir zaman Lucy'yi Hermione'den daha çok sevdiğine inanmazdım. Lucy her ne kadar ondan hoşlansa da hala en yakın arkadaşı için Gregory'yi ayarlamaya çalışması insanın kalbini buruyor. Çünkü Lucy her zaman kendisinden önce başkalarını düşünüyor. Hep başkaları mutlu olsun diye uğraşıyor. Özellikle de abisi ve Hermione için. Lucy'nin bu dünyada en sevdiği iki insan abisi ve Hermione iken onlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. 

"Tek kayıp ruh Lucy'ymiş gibiydi sanki. Aşkın ne olduğunu anlamayan, gerçekten var olup olmadığından bile emin olmayan ya da gerçekten varsa bile, onun için var mıydı bilemeyen tek kişiydi."

 Abisi neden Lucy'nin anlaşmalı evliliğine hiç karşı çıkmıyor bunu anlamıyorum. Kendisi kont ve evliliği ayarlayan amcasının hiçbir vasfı yok. Yani resmen onun sorumluluğunu başından atmış ve hiç ilgilenmiyor. Sadece Lucy'den aldığı sevgiye bakıyor. Bu yüzden Richard'ı (abisini) sevmedim. Hermione ise kendi dünyasına ve kendi aşklarına o kadar yoğunlaşmış, aralarındaki başrol olmaya o kadar alışmış ki kız kardeşi gibi gördüğü Lucy'nin Gregory'ye aşık olduğunu anlayamıyor. Sonuç; Hermione'yi de sevmedim. 

"Bir kraliçe gibi davran, belki öyleymişsin gibi karşılık verirler."

 Kitapta Violet Bridgerton'ın (ebeveyn olma) rolünden alınmış Kate ve Anthony'ye yüklenmiş gibi geldi bana. Vikont olmasından dolayı Anthony'nin bir şekilde bütün kitaplarda rolü var. Daphne de düşes olduğu için kitaplarda geçen karakterlerden. Colin eğlenceli oluşuyla yine bütün kitaplarda var. Ancak bazı kardeşler yok gibi. Bunlardan en çok yok sayılanı da Francesca. Bu kitapta Francesca'nın adı iki kere geçti (ben şok): İlkinde evli kardeşlerini sayarken (el mahkum yani) bir diğeri de Francesca'nın yalnızlığı övdüğüne dair bir cümleydi...

"Lucy'nin canı yanıyordu. O kadar çok yanıyordu ki acısı havaya karışıyor, Gregory'nin etrafını sarıyor, kalbine dolanıyordu."

 Kendi kitabında Hyacinth'e ne kadar bayıldıysam bu kitapta da bir o kadar sinir oldum. Tamam anladık cesursun, modern kadının temsilisin falan ama herkes kendi için cesur olmak zorunda değil. Lucy de cesur davranıyordu ama kendisi için değil, abisi ve Hermione için ve Hyacinth'in bilmeden etmeden Lucy'ye kötü davranması beni çok rahatsız etti. Üstelik ona kötü davranmaya Lucy, Gregory'nin ona aşık olduğunu bilmezken başladı. Yani kız ne yapsaydı? "Ah, Hyacinth. Abinin en yakın arkadaşıma aşık olduğunu biliyorum ama ben ömrümün sonuna dek onu bekleyeceğim," mi demeliydi?

 "Gregory soruyu duymazdan geldi. Lucy'nin tuvalette bağlı olduğunu söylemek için iyi bir zaman değildi gerçekten de."

 Kitabın en sevdiğim yanı Gregory'nin sonuna kadar hiç vazgeçmeyişi oldu. Onun, Lucy'yi Lucy'den bile koruyuşunu çok sevdim. Güzel yazılmış, eğlenceli bir kitaptı yine. Umarım Bridgertonların son üç kitabını da çevirirler de Bridgertonların son hikayelerini de okuma fırsatı elde ederiz.


 Bridgerton Serisi
1) Yüreğe Söz Geçmiyor (Yorum yazısı için tıklayınız.)
2) En Çok Beni Sev (Yorum yazısı için tıklayınız.)
3) Son Söz Aşkın (Yorum yazısı için tıklayınız.)
4) Rüyalar Gerçek Olsa (Yorum yazısı için tıklayınız.)
5) Sonsuz Sevgilerimle (Yorum yazısı için tıklayınız.)
6) Sana Muhtacım (Yorum yazısı için tıklayınız.)
7) Öpüşünde Saklı (Yorum yazısı için tıklayınız.)
8) Biz Evleniyoruz (Yorum yazısı için tıklayınız.)
9) The Bridgertons: Happily After All
10) The Further Observations of Lady Whistledown
11) Lady Whistledown Strikes Back


 Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤  

 

Not: Bridgertonlar serisinin tamamını bitirdiğim için dizi ve kitap karşılaştırması yapan yazılarım da yolda.

Devamını Oku »

20.07.2023

SERSERİ PRENS ~ L. J. SHEN

All Saints Lisesi Serisi:

1) Serseri Prens
2) Yaralı Şövalye (Yorum yazısı için tıklayınız.)
3) Angry God 

"Ona buzdan kalbimi verdim, o da alıp önce eritti, sonra ısıttı, sonra yaktı ve en sonunda da hançerledi."

    All Saints Lisesi serisi Sinners of Saints serisinde geçen karakterlerin çocukları ki bu 5 kitaplık bir seri yani bence iyimser bir şekilde en az iki kitap daha bu seriden gelmesi lazım; mesela kitabın baş karakteri Daria'nın kardeşi falan olabilir... Buralar biraz monologa döndü, en iyisi bu meseleyi burada bırakmak.😅

"Benim gibi on dördünde olan Via, olmak istediğim her şey."

 14 yaşındaki Daria Followhill'in bakış açısı ile kitabımızın açılışını yapıyoruz. Annesinin bale kursunda kendini tabiri caizse bütün ördeklerin arasında çirkin ördek yavrusu gibi hisseden bir kuğu Daria. Çünkü onlar gibi uzun-ince değil ve onlar kadar da yetenekli olduğunu düşünmüyor. Via da bunu ona dibine kadar hissettiren o kız. Via, annesinin bütün ilgisini üzerine çekmiş durumda ve bunun ne kadar ciddi bir problem olduğunu ilerleyen bölümlerde göreceksiniz (tabi okursanız 😋).

"Kırık kalbimin parçaları o kadar küçük ki göğsümde toz ve külden ibaret gibiler."

 Annesi Melody Green-Followhill'i daha kitabın başından sevmiyorum açıkçası. Onun yüzünden Daria kendini hep ikinci sınıf olarak görmüş. Her ne kadar dışından söylemese deVia'nın "üstünlüğünü" içten içe kabullenmek zorunda kalmış; çünkü annesinin bütün ilgisi onun üzerinde. Via'yı Kraliyet Bale Akademisi seçmeleri için bir haftalığına Londra'ya bile bizzat götürmüş. Hadi götür ama Daria'yı da al yanına mesela. Neyse... Daria, Via'nın kabul mektubunu annesinin çantasında bulduktan sonra mektup bir şekilde yok oluyor (spoiler vermemek için yırtınıyorumdur😂😂).

"Onu bulmak için dünyanın altını üstüne getirmek istiyorum ama dünya benim değil ki bunu yapabileyim."

 Bir diğer başkarakterimiz Penn Scully ise Daria'yı hep uzaktan görmüş yıllarca ona karşı bir şeyler hissetmiş Via'nın ikizi. Daria ile ilk konuştuğunda da ona elindeki en değerli şeyi turuncu deniz camını  veriyor. Ancak mektup ortadan kaybolduktan sonra Penn, Daria'dan nefret etmeye başlıyor ki bence Daria'nın bu konuda hiçbir suçu yok ve bu yüzden Penn'den çok hoşlanmıyorum. Mektup ortadan kaybolunca Via da evde yaşanan bazı olaylardan sonra evden kaçıyor ve aradan 4 yıl geçiyor.

 "Kendimi ateşten korumanın tek yolu, daha büyük bir ateşin fitilini yakmaktı."

 4 yıl sonra Penn'in tek ebeveyni olan annesi de ölünce çocuk sokakta kalıyor ve Via'ya karşı duyduğu vicdan azabı ile kimseye sormadan Penn'i evine alıyor Melody (benim için baya eksilerde bu kadın ve asla Daria'nın affını hak ettiğini düşünmüyorum). Daria amigo takımının kaptanı olmuşken Penn de en büyük rakipleri olan takımda bir futbol yıldızı. Annesinin duygusal yokluğunu kendisinden 20 yaş büyük Müdür Prichard ile kapatmaya çalışan bir Daria var artık karşımızda. 

"Bunun üzerine ben hariç masadaki herkes kahkaha atmaya başlıyor ve böylece buzların kırıldığını duyuyorum. Sorun şu ki ortada iki tane buz dağı var. Onlar birinin üzerindeyken ben diğerinin üzerinde onlardan uzağa sürükleniyorum."

 Daria, etrafındaki herkesin kendisinden bir şekilde üstün olduğunu düşünen bir karakter -ki bunu ölse sesli dile getirmez- çünkü annesi Daria hariç herkese karşı çok ilgili. Penn eve girdikten sonra aileye Daria'dan çok daha iyi uyuyor ve Daria kendisinin dışa itildiğini hissediyor. Kimse de ona yer açmayı düşünmüyor. Çok sevdiği babası bile çok pasif bir şekilde Daria'yı savunuyor bence. Yani kimse Daria'ya hak ettiği değeri vermiyor ve onun da içi daha çok kin ve öfke ile doluyor. Aslında Daria'nın öfkesi bu dünyada onu yalnız hissettirenlere. 

"Sen böyle seviyorsan..." Başını sallıyor. "O zaman senin sevgini istemiyorum, Penn Scully.

 Penn de bir süre sonra Melody'nin Daria'ya karşı olan davranışlarından rahatsız olmaya başlıyor ve ikilinin ilişkisi (olumlu anlamda) ilerlemeye başlıyor. Tam o sırada Penn'in 2 yıllık bir sevgilisi ve bebeği ortaya çıkıyor ve bir de üstüne Via geri gönüyor hem de fırtına gibi (plot twist).

"İsteri sana hiç yakışmıyor, Kurukafa Gözlü. Nereye gidiyoruz?"
"Bilmiyorum."
"En sevdiğim yer."

    Serseri Prens 24 saatte tükettiğim kitaplardan biri oldu (ki kitap da duygudan duyguya geçişle beni de tüketti). Instagram hesabımı takip edenler/görenler bilir yüksek lisans yapıyorum ve tez aşamasındayım. Tezim için kitap okurken bile içimden "Off, keşke şimdi eve gidip Serseri Prens'i okuyabilsem," diye düşünüp duruyordum. Ama tabiki oturup çalışmaya devam ettim... 

 "Kendimi kimsenin aramaya zahmet etmediği, halının altında unutulmuş bir yapboz parçası gibi hissediyorum."

 Daria'nın duygularının çok iyi bir şekilde somutlaştırıldığını düşünüyorum. Çok sürükleyici ve güzel yazılmış bir kitaptı benim için. Dinamik hiç düşmüyor. Çok dram dolu bir kitap olmasına karşın çok da gerçekçi bence en azından sıkı bir Reddit okuru olarak böyle düşünüyorum 😂😂. Hemen Yaralı Şövalye'ye başlayıp onun da yorumuyla geleceğim en kısa zamanda ve tabi bu arada Angry God kitabının da çevirisini beklemekteyim.

    Kitap Fiyatı: ₺ 57,50 [ 06/05/2023 ]  - KitapYurdu   

 

 Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤ 

Devamını Oku »