1984 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1984 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17.06.2019

TELEVİZYON ÖLDÜREN EĞLENCE ~ NEİL POSTMAN

 " Diyeceğim o ki biz, bugün için, ölesiye eğlenme noktasına gelmiş olan bir topluluğuz. "

 Çağımızın en önemli bilgi edinme aracı olan ve teknolojiyle arası iyi olmayanların bile severek kullandığı her evde bulunan bir siyah ekrandır televizyon. Yalnız yaşayanlar izlemese bile arkada ses olsun diye açar, neyi açtığı önemli bile değildir. Misafir ağırlanırken bile açıktır televizyon, herkesin gözü ara ara oraya kayar çünkü. Bir aile akşam sessizce tv izleyerek birlikte vakit geçirdiklerini sanabilir. Oysa televizyon ortaya koyduğu tavır ile insanların hayatlarını ele geçirmiş, içine işlemiştir.
 Eğlence ve görsel kültür de böylece iyiden iyiye yazılı kültürü iteleyerek uçurumun ucuna kadar getirmiştir. Neil Postman edindiğimiz bilgilerin kültürümüze medya araçlarıyla işlediğini savunuyor. Çünkü onlar olmasaydı eğer, bilgiler yayılamayacaktı. Yani ona göre kültürümüz medya araçlarıyla şekilleniyor.
 Televizyonda kel ve şişman erkekler/kadınlar görmek çok zordur. (Yeni yeni bir iki dizi yapıldı, Mike&Molly gibi.) Herkes televizyonlarda gördüğü o ideal kiloya, ideal gelire ve reklamlardaki mutluluğa sahip olmak istiyor. Oysa reklamlar ürün satışı adı altında, bu ürünü alırsan sahilde gülümseyerek havalı havalı yürüyen bu kadın kadar mutlu olacaksın anlayışını satıyor. Ürünün ne olduğu önemli değil, reklamdaki kadının mutlu olduğu kadar mutlu olmak istiyor insanlar. Bu yüzden ihtiyacından fazla alışveriş yapıyor, bu yüzden eşyalar bu kadar önemli hale geldi.

 " Televizyon kitapları yasaklamaz, sadece onların yerine geçer. " 

 Televizyon ile şekillenen bir kültür ortaya çıktığından beri basılı söz değer kaybetti. Oysa yazı daha güvenilir ve dikkate değer bulunur, söz ise uçar gider. Amerikan kültürü baz alınarak yazılan bir kitap olduğundan Amerika'nın tipografi tarihi de anlatılıyor kitapta. Başlarda tipografinin verdiği mesaj önemliyken 1890'larda slogan tekniği yerini psikoloji ve estetiğe bırakıyor.
 Medyada asıl devrimi başlatan ve iletişimi hızlandıran telgrafın da tarihi anlatılarak etkileri inceleniyor. Ve böylece benim bu kitabı okuduktan sonra ara sıra aklıma gelip beni bu dünya düzeninden rahatsız ettiren soruyu soruyor Neil Postman: Bir sabah haberi kaç kere o günün planını değiştirmenize neden oldu? Ve burada hava durumundan bahsetmiyor. Evet, elbette haberler önemli; dünya hakkında ülkemiz hakkında bilgi sahibi oluyoruz ama gerçekten bu bilgi benim için ne kadar önemli?
 Telgraf sonrası yapılan haberlerin aslında insanın günlük hayatını ne kadar az etkilediğinden bahsediyor Postman. Tıpkı günümüzdeki medya araçları gibi telgrafın da amacı bilgiyi iletmek; açıklamak ya da analiz etmek değil. Spikerlerin cinayet haberiyle teknoloji fuarı haberini aynı yüz ifadesiyle sunduğunu hiç fark etmiş miydiniz? Ürkütücü öyle değil mi?

" Bir psikiyatristin söylediği gibi, hepimiz kumdan şatolar yaparız. Sorun bu şatoların içinde yaşamaya kalktığımız zaman ortaya çıkar. " 

 Televizyon insanlara neyi, ne kadar düşünmesi gerektiğini bile söyler hale gelmiştir artık. Tv izlerken insan kendi içine dönüp bakamaz, tv insanı kontrol eder. Neil Postman televizyonda dinin bile bir eğlence olarak sunulduğunu iddia ediyor. Eğitim sistemini de alt üst ederek insanları eğlence odaklı olmaya daha da açık hale getiriyor televizyon.
 Hayatımızı nasıl yaşayacağımıza, neyi ne için ve nasıl kullanacağımıza da televizyon karar veriyor. Ve bu onu bütün medya araçları içinde bir üst konuma yerleştiriyor.

 Peki bundan sonra ne olacak? Yazı öldü, kolektif yapı da onunla birlikte çöktü. Artık insanlar daha bireysel, daha bencil ve daha anonim olmak istiyor. Peki şimdi ne olacak?

 Televizyon Öldüren Eğlence, çok kıymetli bir kitap. Öyle noktalara değiniyor ki insan bazı şeyleri daha önce hiç düşünmediğini, fark etmediğini anlıyor. Oysa Neil Postman Mars'tan yazmıyor bu kitabı, günlük hayatımızın içinden yazıyor. Ve Amerikan kültürünü anlatmasına rağmen şuan da bizim televizyonlarımızın da aynı durumda olması bence küreselleşen kültür kavramının ne kadar önemli, gerçek ve bir bakıma engellenemez olduğunu gösteriyor. Aslında bu kitabın temelinde bir kıyas da yapıyor George Orwell'in 1984'ü ile Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı.
 (1984 yorumu için tıklayınız.)

 Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤ 
Devamını Oku »

10.12.2016

1984 / GEORGE ORWELL

 Kitap Fiyatı: ₺ 18,20 [30/09/2016 ] - Kitapyurdu  

1984 distopik bir roman, hatta distopyanın en iyi örneklerinden biri. George Orwell bu romanı veremle savaşırken yazmıştır. Stalin ve Hitler'i görmüş olduğundan bu isimlerin eylemleri romanına ilham kaynağı olmuş. Çünkü kendisi de kitabında komünizm ve faşizmde kısmen gerçekleşmiş olan bozukluklara değindiğini söyler. Zaten Orwell kitaplarında hayat tecrübelerinden oldukça yararlanmıştır. Hatta bir kitabının otoiyografi olup olmadığı hala tartışılmaktadır. 1984, çok zekice kurgulanmış bir kitap. Kitabı okurken gözlerimin önünde sürekli gri bir şehir vardı, yani öyle bir yaşatıyor ki size o dünya içinize işliyor. Belki de bunun nedeni artık bu tip bir şeyin çok kolaylıkla yapılabileceği düşüncesi olabilir.
  Açıkçası bu distopyanın bir gün bizim gerçek hayatımız olma olasılığı beni korkuttu. Okyanusya Büyük Birader (Big Brother) tarafından yönetilen bir ülke. Büyük Birader'in her yerde gözleri vardır, her şeyi duyar ve bilir. Zaten her yerde " BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ ÜSTÜNDE " yazılı posterler asılı. Burada ne zaman izlendiğinizi anlamanız imkansız. Evlere kadar yerleştirilen tele-ekranlar sayesinde insanlar her an izleniyor. Teknoloji ile insanlar kısıtlanıyor, özel hayat diye bir şey yok. Yani Okyanusya bir denetim ve gözlem toplumu. 
 Parti'nin birçok sloganı var ama benim en çok dikkatimi çeken şu oldu: " Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar. ". Parti de zaten tam olarak bunu yapıyor. Geçmiş günü gününe, dakikası dakikasına güncelleniyor. Böylece Parti'nin yanlış tahminleri, çelişkili cümleleri kayıtlardan siliniyor ve tek doğru Parti'ymiş gibi yeniden yazılıyor. Zaten baş karakterimiz Winston da böyle bir iş yapıyor. Parti'nin en büyük hedeflerinden biri dili en aza indirgemek. Buna yenisöylem adını veriyorlar ve Orwell'ın hiç üşenmeyip kitabın en arkasına yenisöylem sözlüğü koyması ona karşı ayrı bir saygı duymamı sağladı. Adamın hasta yatağında bu kadar özen göstermiş olması benim için gerçekten hayranlık uyandırıcı bir şey. 
 Yenisöylemin tüm amacı düşüncenin ufkunu daraltarak düşünce suçlarını, Parti'ye karşı oluşabilecek fikirleri engellemek. Okyanusya'da çocuklar Parti'ye hizmet etmek için doğuyor. Bu yüzden çocuklar da okullarda aldıkları eğitimlerle beyinleri yıkanarak ailelerinden çok Parti'yi seviyor. Proleterler grubuna ise dışarıdan bakıldığında gözüken bir müdahaleleri yok, özgürler. Ancak okudukları kitaba, söyledikleri şarkılara kadar her şeyi aslında Parti belirliyor. Açıkçası ben bunun nedenini her iktidarın karşısında bir dirence ihtiyaç duymasına bağlıyorum. Bu yüzden Proleterlerin de burada direnç olarak özellikle oluşturulmuş bir kesim olduğunu düşünüyorum. Okyanusya başka halklarla sürekli bir savaş halinde. Her ne kadar bu savaşların tarafları sürekli değişse de yeniden yazımlarla halk bunu anlamıyor. Çünkü biz bile yazılı olana inanmak varken hatırladığımız şeye inanmayız. Bu savaşın sürekli devam etmesinin nedeni olarak da halkı denetim altında tutmayı kolaylaştırması gösteriliyor. Savaş yüzünden olağanüstü bir hal var ve bu yüzden her an her şey olabilir düşüncesine sahip olan halkı kandırmak bile daha kolay oluyor. 
 Okyanusya'da insanlar hiç var olmamış gibi bir anda ortadan kayboluyor ve herkes böylece o kişinin Parti'ye karşı suç işlediğini anlıyor. Sanki o hiç hayatlarında olmamış gibi yaşamlarına devam ediyorlar. Bunun en büyük nedeni ise korku. Korku ve nefret Okyanusya'ya hakim olan duygular. Ancak iyi olan her şeyin kaynağında Büyük Birader vardır. Büyük Birader'in doğum tarihi belli değil ve asla da ölmeyecektir. Burada yapılan vurgulardan anladığım kadarıyla Büyük Birader'in birkaç nesil sonra -yeniden yazılan tarih sayesinde tabiki- ezeli ve ebedi olarak gösterilmesi Parti'nin en büyük hedefi.
Devamını Oku »