" Diyeceğim o ki biz, bugün için, ölesiye eğlenme noktasına gelmiş olan bir topluluğuz. "
Çağımızın en önemli bilgi edinme aracı olan ve teknolojiyle arası iyi olmayanların bile severek kullandığı her evde bulunan bir siyah ekrandır televizyon. Yalnız yaşayanlar izlemese bile arkada ses olsun diye açar, neyi açtığı önemli bile değildir. Misafir ağırlanırken bile açıktır televizyon, herkesin gözü ara ara oraya kayar çünkü. Bir aile akşam sessizce tv izleyerek birlikte vakit geçirdiklerini sanabilir. Oysa televizyon ortaya koyduğu tavır ile insanların hayatlarını ele geçirmiş, içine işlemiştir.
Eğlence ve görsel kültür de böylece iyiden iyiye yazılı kültürü iteleyerek uçurumun ucuna kadar getirmiştir. Neil Postman edindiğimiz bilgilerin kültürümüze medya araçlarıyla işlediğini savunuyor. Çünkü onlar olmasaydı eğer, bilgiler yayılamayacaktı. Yani ona göre kültürümüz medya araçlarıyla şekilleniyor.
Televizyonda kel ve şişman erkekler/kadınlar görmek çok zordur. (Yeni yeni bir iki dizi yapıldı, Mike&Molly gibi.) Herkes televizyonlarda gördüğü o ideal kiloya, ideal gelire ve reklamlardaki mutluluğa sahip olmak istiyor. Oysa reklamlar ürün satışı adı altında, bu ürünü alırsan sahilde gülümseyerek havalı havalı yürüyen bu kadın kadar mutlu olacaksın anlayışını satıyor. Ürünün ne olduğu önemli değil, reklamdaki kadının mutlu olduğu kadar mutlu olmak istiyor insanlar. Bu yüzden ihtiyacından fazla alışveriş yapıyor, bu yüzden eşyalar bu kadar önemli hale geldi.
" Televizyon kitapları yasaklamaz, sadece onların yerine geçer. "
Televizyon ile şekillenen bir kültür ortaya çıktığından beri basılı söz değer kaybetti. Oysa yazı daha güvenilir ve dikkate değer bulunur, söz ise uçar gider. Amerikan kültürü baz alınarak yazılan bir kitap olduğundan Amerika'nın tipografi tarihi de anlatılıyor kitapta. Başlarda tipografinin verdiği mesaj önemliyken 1890'larda slogan tekniği yerini psikoloji ve estetiğe bırakıyor.
Medyada asıl devrimi başlatan ve iletişimi hızlandıran telgrafın da tarihi anlatılarak etkileri inceleniyor. Ve böylece benim bu kitabı okuduktan sonra ara sıra aklıma gelip beni bu dünya düzeninden rahatsız ettiren soruyu soruyor Neil Postman: Bir sabah haberi kaç kere o günün planını değiştirmenize neden oldu? Ve burada hava durumundan bahsetmiyor. Evet, elbette haberler önemli; dünya hakkında ülkemiz hakkında bilgi sahibi oluyoruz ama gerçekten bu bilgi benim için ne kadar önemli?
Telgraf sonrası yapılan haberlerin aslında insanın günlük hayatını ne kadar az etkilediğinden bahsediyor Postman. Tıpkı günümüzdeki medya araçları gibi telgrafın da amacı bilgiyi iletmek; açıklamak ya da analiz etmek değil. Spikerlerin cinayet haberiyle teknoloji fuarı haberini aynı yüz ifadesiyle sunduğunu hiç fark etmiş miydiniz? Ürkütücü öyle değil mi?
" Bir psikiyatristin söylediği gibi, hepimiz kumdan şatolar yaparız. Sorun bu şatoların içinde yaşamaya kalktığımız zaman ortaya çıkar. "
Televizyon insanlara neyi, ne kadar düşünmesi gerektiğini bile söyler hale gelmiştir artık. Tv izlerken insan kendi içine dönüp bakamaz, tv insanı kontrol eder. Neil Postman televizyonda dinin bile bir eğlence olarak sunulduğunu iddia ediyor. Eğitim sistemini de alt üst ederek insanları eğlence odaklı olmaya daha da açık hale getiriyor televizyon.
Hayatımızı nasıl yaşayacağımıza, neyi ne için ve nasıl kullanacağımıza da televizyon karar veriyor. Ve bu onu bütün medya araçları içinde bir üst konuma yerleştiriyor.
Peki bundan sonra ne olacak? Yazı öldü, kolektif yapı da onunla birlikte çöktü. Artık insanlar daha bireysel, daha bencil ve daha anonim olmak istiyor. Peki şimdi ne olacak?
Televizyon Öldüren Eğlence, çok kıymetli bir kitap. Öyle noktalara değiniyor ki insan bazı şeyleri daha önce hiç düşünmediğini, fark etmediğini anlıyor. Oysa Neil Postman Mars'tan yazmıyor bu kitabı, günlük hayatımızın içinden yazıyor. Ve Amerikan kültürünü anlatmasına rağmen şuan da bizim televizyonlarımızın da aynı durumda olması bence küreselleşen kültür kavramının ne kadar önemli, gerçek ve bir bakıma engellenemez olduğunu gösteriyor. Aslında bu kitabın temelinde bir kıyas da yapıyor George Orwell'in 1984'ü ile Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı.
(1984 yorumu için tıklayınız.)
Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤
Neil Postman'in kitabı yazdığı yıllarda internet henüz yoktu.İnsanlık olarak durumumuz biraz daha vahimleşti. Fakat kitabı görsel media olarak ele alırsak sanki bugün yazılmış gibi bazı gerçekleri ifade ediyor. Her kesimden insana hitap edebilecek bir dil ve içeriğe sahip.Kitabı güzel özetlemişsiniz.
YanıtlaSil