14.01.2017

SATRANÇ / STEFAN ZWEİG


    " Belki hücremde kendime bir çeşit satranç tahtası yapıp, oyunları oynamayı deneyebilirim diye düşündüm; gökten gelen bir işaret gibi, yatak örtümün kare desenli olması beni şaşırtmıştı. Doğru şekilde katlanırsa, altmış dört kare içeren bir kare haline getirilebiliyordu. Öncelikle kitabı şiltemin altına sakladım ve ilk sayfayı yırtıp aldım. Daha sonra kalan ekmek kırıntılarından şah ve vezir gibi satranç taşlarını modellemeye başladım; elbette sonuç gülünç ve kusurlu oluyordu. Nihayet uzun uğraşlar sonunda, damalı yatak örtümün üzerinde bir oyunu kurabildim. "

 Kitap Fiyatı: ₺ 2,00 [ 06/11/2016 ] - Kitapyurdu 

 Stefan Zweig kitaptaki önemli karakterler gibi Avusturyalı. 1933 yılında nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında onun eserleri de var. Burada Zweig'in Yahudi kökenli olduğunu belirtmek gerekir. Gestapo yani gizli devlet polisi evini basıp silah aradıktan sonra ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve karısıyla birlikte Londra'ya yerleşmiş. Birkaç yıl sonra karısından ayrılıp Lotte Altman ile Portekiz'e gidip onunla evlendi. 2. Dünya Savaşı sırasında ise Brezilya'ya yerleşme kararı alıyor ve Satranç kitabını da orada yazıyor. Zaten romanımız da 12 günlük Rio yolculuğu yapan bir gemide geçiyor. Zweig çok hassas bir ruha sahip. 1942 yılında Avrupa'nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntüyle karısı Lotte ile beraber intihar ediyor. Buna Hitler'in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra kendi dünyasının asla bir daha var olmayacağı düşüncesi neden olduğu söyleniyor. Böylece karısına ve kendisine yazık etmiş oluyor, üç sene daha beklese kabus sona erecekmiş. Ama bunu o nereden bilebilirdi ki? Gerçi o kamplardaki insanlar hayata tutunmaya çalışırken onun bu şekilde intihar etmesi biraz lüks gibi ama adamın ruhu hassasmış yani. Neyse ölünün arkasından konuşulmaz. 😁
 Kitabımıza dönersek 58 sayfalık muhteşem bir roman. Az önce de söylediğim gibi kitap Rio yolculuğu yapan bir gemide geçiyor. Anlatıcımız, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic ve Doktor B. de bu gemide yolculuk yapıyor. Önce Mirko'nun ne kadar zor bir çocukluk geçirdiği anlatılıyor ve baş karakterin o olduğunuz yanılsamasına kapılıyorsunuz. Mirko, satrancı sadece izleyerek öğrenmiş ve satranç kariyeri de oynarken izlediği pederin onu keşfetmesiyle başlamış. Yaratıcılık gücünden yoksun olduğu için her daim yanında bir satranç tahtası bulunduruyor. Ben bunu garipsemedim çünkü satranç zaten zor bir oyun ve insanın bütün taşlarının, karelerinin yerini hayal etmesi ve aklında tutması daha da zor. Gerçi dünya satranç şampiyonu ama o da insan yani. Her şeye kayıtsızlıkla yaklaşan bu adamın hayatında sadece iki önemli şey var: Satranç ve para. Para almadan asla satranç oynamıyor bir kere. Anlatıcımız da bu adamla tanışmak için gemide karısıyla satranç oynamaya başlıyor ve sonunda gemide bir grup insanla Mirko'ya karşı oynama imkanı elde ediyor. Tabi parası ödeniyor. İlk oyunda doğal olarak yeniliyorlar. Fakat ikinci oyunda gruba bir adamın katılmasıyla dikkat çekici hamleler yapmaya başlıyorlar. Adı Doktor B. olan bu adam baş karakterimiz diyebiliriz. Aslında Mirko da başlarda ön planda ama Doktor B.'nin hikayesi onu geride bırakıyor. Doktor B.'ye Mirko ile baş başa oynaması teklif edildiğinde reddediyor ama daha sonra anlatıcımız onu ikna ediyor ve bu sırada hikayesini de öğreniyor. Burada bütün hikayeyi anlatmayacağım ama Doktor B. naziler tarafından esir alınıp bir otel odasına kapatılıyor. Kampa götürülmemesinin nedeni de onu yalnızlaştırarak bilgilerini öğrenmek istemeleri. Yani yalnızlaştırma politikası uygulayarak üzerinde başka türde bir işkence ediyorlar. Şiddet asla uygulanmıyor ama odasında hapis durumda ve dış dünyayla hiçbir bağı yok. Ne kağıt ne kalem kendini oyalayabilecek hiçbir şeyi yok. Böylece bütün gün kendi düşünceleriyle boğuşarak kontrolünü kaybetmesi hedefleniyor. Tam kontrolünü kaybedeceği sırada sorgu için alınıyor ve kapıda beklerken asılı bir ceketin cebindeki kitabı fark ediyor. Zorlukla bu kitabı çalıp odasına götürdüğünde büyük bir hayal kırıklığına uğruyor. Çünkü kitap bir satranç kılavuzu! İşte burada kitabı kapatıp bir " Vay be. " diyorsunuz.😁 Yapacak başka bir şeyi olmadığından kitaptaki oyunları oynamaya başlıyor. Başlarda elindeki imkanlarla satranç tahtası ve taşları yapmaya çalışıyor. Bir süre sonra buna ihtiyacı kalmıyor çünkü hayal ederek oynayabiliyor. Bu meşguliyet onu içine düştüğü hiçlikten kurtarıyor. Ama bir süre sonra bütün oyunları ezberliyor ve artık iki ayrı beyin gibi kendi kendine oynamaya başlıyor. Zaten ip buradan sonra kopuyor. Satranç artık bir tutku haline geliyor ve tutkuyu da baya bir aşıyor. Bir gün kendine karşı oynarken sinir krizi geçirip hastaneye kaldırılıyor. Oradaki doktor onu kurtarıyor ve normal yaşamına dönmesini sağlıyor. Mirko ile oynadığı oyunda ilk defa satranç tahtasında satranç oynuyor. Mirko ilk oyunda yenilmemek için çekiliyor ve bir başka oyun daha istiyor. Tek bir oyun oynayacağını söyleyen Doktor B. hırsına yeniliyor ve bu teklifi kabul ediyor. Mirko onun beklemekten rahatsız olduğunun farkında olduğu için kasıtlı olarak uzatarak oynuyor. Doktor B. bu aralarda kafasında başka oyunlar oynuyor ve bir süre sonra oyundan kopuyor. Sessiz ve sakin olan Doktor B. kendini kaybediyor. Anlatıcımız onu kendine getirerek oyundan çekilmesini sağlıyor.
 İncecik bir kitap ama çok büyük bir roman. Okumak için bu kadar beklediğime pişmanım doğrusu. Bir başka kitapta görüşmek üzere. 🎈

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder