7.01.2024

ZAMAN MAKİNESİ ~ H. G. WELLS

"Mevcut andan devamlı kaçmaktayız."

2024'ün ilk kitabı Herbert George Wells'ten oldu. Kendisine son Delfi kahini diyerek dalga geçen Wells, sert bilimkurgu metinleri yazıyor. Delfi de Antik Yunan'da dünyanın ve evrenin merkezi olarak görülen bir kasaba ve burada bir kahin tapınağı bulunmakta. Delfi kahinleri hem geleceğin habercileri hem de zamanlarının en önemli danışmanlarıydı. 

"İnsan hayatı," der Wells, "evrenin akışı içindeki bir girdap gibi, yanıltıcı bir şekilde sakindir; bilimse insanın karanlığa yaktığı bir kibrittir ve kibritin ateşi, karanlığın sandığımızdan daha da karanlık olduğunu gösterir."

Wells, Zaman Makinesi'ni en az altı kere baştan yazmış. Darwinci görüşten hareketle ortaya çıkmış bir hikaye. Kitabın önsözünü yazan Patrick Parrinder "Ütopyaya yönelik bir saldırıdır Zaman Makinesi," diyor. 1895 yılında yazılan hikayenin başkarakteri olan Zaman yolcusunun 19. yüzyıl bilim insanlarının, mucitlerinin ve kâşiflerinin de bir temsilcisi olduğunu ekler. 

 "... uzun süre hareketsiz kalamayacak kadar Batılıyım ben. Bir problemin üzerinde yıllarca çalışabilirim, ancak yirmi dört saat boyunca hiçbir şey yapmadan beklemek... o ayrı mesele..."

Hikayemizin karakterleri şöyle isimlendirilmiş: Doktor, Psikolog, Suskun Adam, Editör vs. Her perşembe Zaman Yolcusu'nun evinde toplanıyorlar. Zaman yolcusu misafirlerine bir zaman makinesi icat ettiğinden bahsediyor ve onlara bir prototip gösteriyor. Karakterler ona pek inanmıyor görünüyor açıkçası.

"Zaman makinelerinin ilki bugün saat onda kariyerine başladı. Onu son bir kez kurcaladım, tüm vidalarını tekrar sıktım, kuvars kristali rodaya bir parmak daha yağ koydum ve koltuğa yerleştim. O anda az sonra yaşayacaklarım için hissettiğim merakın az çok aynını, kafatasına silahı dayamış, intihara niyetli biri hissedebilir ancak."

Zaman Yolcusu kendi başına makineyi kullanmaya karar veriyor. Ertesi hafta perşembe günü ekip yine toplanır ama Zaman Yolcusu ortalıkta yoktur; geldiğinde de üstü başı mahvolmuştur. Normal bir yerden değil Zaman Makinesi ile olan seyahatinden dönmüştür çünkü. Kitabın geri kalanında bu seyahati sırasında başına gelenler anlatılır. 

"Ya zulüm ortak bir tutku olmuşsa? Ya bu arada ırk gelişip insanlığını kaybetmiş ve insanlık dışı, merhametsiz ve karşı konulamaz derecede güçlü bir yaratık haline gelmişse? Ben eski dünyanın bir vahşi hayvanı gibi algılanabilirdim, hem de halk tarafından en korkuncu, en iğrenci diye bilineni; vakit kaybetmeden katledilecek mundar bir mahluk olarak."

802.701 yılına gitmiş olan Zaman Yolcusu ilerlemiş bir toplumla karşılaşmaz. Bu dönemde yaşlı ve sakat yoktur; teknoloji, üretim ve ticaretin de görünürde olmadığı gibi. Adaptasyon nedeniyle fiziksel bir değişim de geçirmiş olan insan ırkı ikiye ayrılarak sınıfsal bir ayrım ortaya çıkmış (her dönemde insan bir şekilde ayrım yapmanın yolunu buluyor maalesef ki) ve bir şekilde bir sınıf ötekinden üstün hale gelmiş. Bence buralar aslında aynı zamanda Wells'in insanlık eleştirisi yaptığı kısımlar da bir yandan. İnsanın değişmeyen huylarının, vazgeçemeyeceği şeylerinin olduğunu anlatmaya çalışıyor, sınıfsal ayrım gibi. Alt sınıfın nefret ettiği üst sınıfın ihtiyaçlarını hala görüyor olması gibi.

"Güç, ihtiyacın ürünüdür; güvenlik güçsüzlüğü artırır. Yaşam koşullarını düzeltme işi -yaşamı gittikçe daha da güvenli yapan gerçek uygarlaştırma süreci- istikrarlı bir şekilde zirveye ulaşmıştı. Birleşmiş insanlığın doğa üzerinde kazandığı bir zafer, ötekini izlemişti. Şu an hayalden öte gitmeyen şeyler, ele alınarak üzerinde düşünülen ve ilerletilen projelerdi artık. Ve hasadı gördüklerimdi!"

Biz insanlığın hep ileriye gittiğini düşünüyoruz. Wells, bu kitabında okuyucuyu 'Peki ya işler ters giderse n'olur? Ya gerçekten ilerlemiyorsak? Ya ileride bütün teknolojiyi kaybedersek?' sorularını düşünmeye itiyor. Her gün ölümlü olduğunu görmezden gelir gibi yaşayan insan, bir gün sahip olduğu tüm imkanları kaybedip yontma taş devrine geri dönebileceği ihtimalini de düşünmeyi ihmal eder. Wells, bu ihtimali görmezden gelmeyen istisnalardan birisidir.

"Değişimin ve değişime gereksinimin olmadığı yerde akıl da yoktur. Yalnızca çok çeşitli ihtiyaçları ve tehlikeleri karşılamak zorunda olan hayvanlar zekâdan payını alırlar."

Açıkçası kitabı öyle çok eğlenerek okudum diyemem ama okudukça ilgimi daha çok çekti, diyebilirim. Bilim kurgu ve distopya severlerin türünün ilk örneklerinden biri olarak okuyabileceği bir kitap. Üstelik defalarca da filmi çekilmiş. 1950'de BBC tarafından televizyona uyarlanan kitap, 1960 yılında ilk kez sinemaya uyarlanmış. 2002 yılında ise H. G. Wells'in torunu Simon Wells, yönetmenliğini yaparak bir kez daha sinemaya uyarlamış. Geleceğe Dönüş film serisinin de Wells'in Zaman Makinesi kitabından esinlendiğini söyleyen kaynaklar var.

 

 Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder