"On sekizinci yüzyılda Fransa'da, dahi ve iğrenç kişiler yönünden hiç de yoksul olmayan bu dönemin en dahi ve en iğrenç kişilerinden biri sayılması gereken bir adam yaşadı."
Jean-Baptiste Grenouille.
Daha önce doğurduğu beş çocuğunu da ölüme terk eden annesi, onu da terk etmek üzereyken çevredekiler fark edip polis çağırıyor ve Jean-Baptiste Grenouille kurtuluyor. Ve annesi bu nedenle idam ediliyor.
"İnsan kokusu hep etten kaynaklanan bir kokudur, o halde günaha batmış bir kokudur."
Grenouille'in bütün insanlardan farklı iki özelliği var. Birincisi muhteşem bir koku algılama yeteneğine sahip, ikincisi ise Grenouille'in bir kokusu yok. İlk önce süt annesi fark ediyor Grenouille'in bir kokusunun olmadığını. Ve bu, onun daha bebekken ikinci kez terk edilmesine neden oluyor. Yetiştirilmek için adil, katı disiplinli ve duygusuz bir kadının yanına gönderiliyor. Sevgisizlik de böyle böyle kanına işliyor Grenouille'in.
"Yaşamaya sırf inat, sırf kötülük olsun diye karar vermişti."
Küçüklüğünden beri dışlanmış, hor görülmüş, iğrenilmiş ve korkulmuş Grenouille'den. Hatta ondan daha büyük çocuklar küçük Grenouille'i öldürmeye bile çalışmış, ancak büyüyünce vazgeçmişler. Anlayacağınız hayat hiç yüzüne gülmüyor. İnsanların ne kadar kötü olduklarını erken yaşlarda fark ediyor.
"Aklında tutamıyor, karıştırıyordu, yetişkin bir insan olduğunda bile istemeye istemeye ve çoğu zaman yanlış kullanacaktı hak, vicdan, Tanrı, sevinç, sorumluluk, alçakgönüllülük, şükran vb. sözleri; her birinin neye karşılık olduğu karanlıktı Grenouille için ve hep de öyle kalacaktı."
Hiç görmemiş duymamış ki yavrucak; hak ne, vicdan ne, Tanrı ne nereden bilsin? Bilmediği bu kelimelerin yanında bir de dile getirmek için kelimelerin yetmediği şeyler biliyor Grenouille. Kokular... Kokuları anlatmak için dil yetersiz gelmeye başlayınca dili kullanmamak için insanlarla iletişimi de kesiyor ki zaten hiç sevmiyor ki Grenouille insanları.
"Sanki yaşamaktan, ömrünün son saatlerini bile uyanık olarak yaşayıp görmeyi istemeyecek kadar çok yorulmuş gibi bir hali vardı."
Grenouille için önemli olan tek bir şey var: Kokular. O, sadece kokulara karşı sevgi besliyor. Sadece kokular onu mutlu edebiliyor. Sonra bir gün öyle bir kokuyla karşılaşıyor ki onu elde edip bir parfüm yapmak için her şeyi ama her şeyi yapmakta hiçbir sakınca görmüyor.
"Paranın ya da şiddetin ya da ölümün gücünden büyük bir güçtü elindeki: insanlarda sevgi uyandırmanın yenilmez gücü. Yalnız bir şeye yetmiyordu bu güç: Kendi kendisinin kokusunu almasını sağlayamıyordu."
Olaylar insanların tam da insanlıklarını unutmaya başladıkları bir dönemde, 18. yüzyılda, geçiyor. Gözlemler, saptamalar o kadar dönemin içinden ki Rönesans'ın ayak seslerini bile duyabiliyoruz. Zaten olaylar da Fransa'da geçiyor. Baldini ile zananaatkarlığın değerinin kaybolmasından bahsediyor bazen, bazen de direk düşünürlere laf sokuyor Süskind. Güzel yazılmış, anlamı ve derinliği olan bir kitap.
Kitaptan yola çıkılarak bir film de yapılmış. Henüz hakkında kötü bir yoruma rastlamadım, ancak kitabı okuduktan sonra öyle bir derinliğin bir film ile verileceğini düşünmüyorum. Bu nedenle ben izlemeyi de düşünmüyorum ama izlemek isteyenler olursa diye afişi de şöyle bırakıyorum efendim.😊
Ayrıca Netflix'te de Das Parfum (orijinal adı) - Perfume adlı dizi de yine kitaptan esinlenerek yapılmış. Onu izledim ve çok güzel değil ama güzel bir dizi olduğunu düşünüyorum. İzlemek isteyen olursa bir şans verebilir.😉
Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder