Kitap Fiyatı: ₺ 4,94 [ 04/03/2016 ] - D&R
Suçluyorum, döneminde Fransa'nın toplumsal sorunlarını ele alan ünlü yazar Émile Zola'nın, Dreyfus Davası'ndaki duruşunu anlatıyor.
Dreyfus Davası nedir, diyenler olabilir. Tahsin Yücel, çevirisini yaptığı mektuptan önce bir sunuş ve öncesi bölümüyle Dreyfus Davası'nın okuyuculara açıklıyor. Yahudi kökenli bir subayın casuslukla suçlanmasıyla başlar Dreyfus Davası. Suçsuz olmasına rağmen delil karartmalarıyla sürgüne gönderilir Dreyfus. Ancak onu suçlayan albayın yerine dürüst bir subay olan Georges Picquart geldiğinde yapılan sahtekarlık fark edilir. Ancak Picquart'ın komutanları " Bir Yahudi, Şeytan
Adası'nda kalmış, kalmamış, bundan sana ne, " der. Bu cümle dönemin faşist ruhunu yansıtıyor. 1890'lı yılların sonu ve Birinci Dünya Savaşı'na çok az kalmış bir dönem. Birinci Dünya Savaşı'nın temel nedenlerinden birinin milliyetçilik olduğunu biliyoruz. Ve 21 yıl sonra başlayan İkinci Dünya Savaşı'nda da Yahudilerin katledildiğini biliyoruz. Yani o dönemde insanlarda kendilerinden farklı olanlara karşı bir öfke vardı ve bu komutanlar da o öfkeyle Dreyfus'ü Şeytan Adası'nda tutmakta sakınca görmedi.
Ancak toplumun bir kısmı bu duruma müdahale ettiğinde gerçek şüpheli Esterhazy 10 Ocak 1898'de yargılandı. Esterhazy 3 dakika içinde oy birliğiyle aklandıktan 3 gün sonra, 13 Ocak 1898'de, Émile Zola, ' Suçluyorum...! ' başlıklı cumhurbaşkanına yazdığı mektubu bir gazetede yayımladı.
Émile Zola mektubuna cumhurbaşkanını överek başlasa da bir yerde ama, diyerek asıl konuya giriş yapıyor.
" Ortalığa kötülük saçan gerçek suçlu yığınını size, ülkenin en yüksek yöneticisine değil de kime bildirecektim? "
Mektubunda mahkemenin dayanaklarını tartışıyor. Bulunan mektubun uzmanların bile üzerinde anlaşmaya varamadığı bir delil olduğunu söylüyor. İsim isim sayıyor suçluları ve nedenlerini de açık açık yazmaktan çekinmiyor. Çünkü adaletin toplum için öneminin farkında: " Bir toplum bu noktaya geldiği zaman, artık çürümeye başlamış demektir. "" Ordunun onurundan söz ediliyor bize, onu sevmemiz, ona saygı göstermemiz isteniyor. Evet hiç kuşkusuz, ilk tehditte ayağa kalkacak, Fransız toprağını savunacak olan ordu tüm halktır, ona ancak sevgi ve saygı duyarız. Ama söz konusu o değil, biz de, adalet gereksinimimiz içinde onun saygın kalmasını istiyoruz. "
Mektubunun sonunda isim isim kimi neyle suçladığını özet olarak yazıyor ve kendisini bu mektup yüzünden yargılayacaklarını bildiğini ve beklediğini belirtiyor. Gerçektan de yargılanıyor Émile Zola.Tahsin Yücel, bu mektubun bir aydın başkaldırısının somut ve görkemli örneği olduğunu belirtiyor. Gerçekten de öyle. Bu mektup bize, Émile Zola'nın bir aydının olması gerektiği kadar cesur, bilgili ve erdemli olduğunu gösteriyor.
Mektuptan sonra neler olduğunu merak edenler içinde sonrası bölümü yazılmış. Mektuptan sonra toplumda yayımlanan gazetenin yakılmasına kadar giden negatif tepkiler görülmüş. Buradaki mücadele bir noktadan sonra ordunun onurunu savunanlar ve adaletten yana olanların mücadelesine dönüşmüş. Dreyfus'ün suçsuzluğu kanıtlandığında bile Dreyfus' kaşıtları ve Dreyfus yanlıları arasındaki keskin ayrım devam etmiş. Dreyfus karşıtları gerçek suçluları her şeye rağmen korumak istemiş ve aslında amacına da ulaşmış. Çünkü mahkemede gerçek suçlular cezalandırılmamış.
Yani Dreyfus kurtulsa bile adalet çok büyük bir darbe yemiş.
Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder