12.05.2018

UÇURUM İNSANLARI ~ JACK LONDON

 Jack London, döneminin en çok okunan yazarlarından biri olmayı başarmış bir isim. Uçurum İnsanları kitabında da 1902 yılında, İngiltere'de sanayileşmenin etkileri görülmeye başlandığında fakir bir Amerikan denizcisi kılığında geçirdiği 86 günü anlatıyor. Kitabını sıkıcı bir tarih metni olarak değil, oldukça ilginç bir roman gibi okumanızı sağlıyor.
 Açıkçası başta bu kitabın gerçekliğinden şüphelerim vardı. Çünkü öyle şeyler anlatıyor ki yazar, insan inanamıyor; bu kadar da olmaz dedirtiyor insana. Ancak kitap Jack London'ın kılık değiştirip yaşadığı 86 günü anlatıyor gerçekten de.

" Doğu Londra; zenginleri, güçlülerin ikamet etmediği, gezginlerin uğramadığı, iki milyon işçinin yığıldığı, ürediği ve öldüğü bir getto. " 

 Kitap başlığında yer alan Uçurum ile kastedilen şehrin yoksul kısımlarındaki insanlar; bu insanlar uçurumun kıyısında bir hayat sürmeye çalışıyorlar. Şehrin hastalıklı bölgesi sayılan Doğu Londra, işçilerin yaşadığı değil, zorunlu olarak yığıldığı bir bölge. Yani yaşanması oldukça zor olan bir alan. Perişan, içkici tipler ve sefil tuğla evleri olan bir bölge olarak tarif ediyor yazar. Ayrıca polisten saklanmaya çalışanların da uğrak yeri.
 Düşük gelirli insanlar genelde kadını ve çocuğu yük olarak görüyor. Zaten tam da bu nedenle evlilik yaşı bu işçiler için, o döneme göre, çok daha geç. Çünkü dünyanın işleyişine ayak uyduramıyorlar.
 Dönemin en büyük sorunu ise beslenmek. Kitapta geçen bazı örnekler insanı dehşete sürüklüyor. Yerde bulunan ekmek kırıntılarından masada kalan artıklara kadar her şeyi yiyorlar. Çünkü gerçek bir yemek alabilmek için paraları yok. İnsan varlığının temel gereksinimlerinin nasıl metalaştığını daha çok anlıyoruz, kitabı okuyunca.

" Bu adamların zor durumda kalmasının temel sebebi yaşlı olmaları ve çocuklarının büyüyüp onlarla ilgilenmek yerine, ölüp gitmeleriydi. Zaman onların aleyhine işlemiş, yerlerini daha genç ve güçlü rakiplerine bırakarak sanayi çarkının dışına atılmışlardı. " 

 Paralarının olmamasının temel nedeni ise sanayileşmiş toplumda kendilerine çalışabilecek yer bulamamaları. Yaşlı oldukları için elden ayaktan düşmüş, gücünü kaybetmiş ya da bir iş kazası sonucu sakat kalıp çalışma imkanını kaybetmiş kişiler uçurum insanları. Bu insanlar kendi istekleriyle tembellik yapmıyor. Bu insanlar çalışma hayatının dışında bırakıldıkları için para kazanıp kendilerine bakamıyor. Bütün gece sokaklarda uyumamaları için polis tarafından kovalandıkları için gündüzleri sokaklarda uyuyan aylaklar haline geliyor.
 İşçiler için işçilikten kurtulmak imkansız; zaten işçi kesiminin de çalışmaktan başka bir beklentisi yok. 1902 Londra'sındaki işçiler için para alan köleler diyebiliriz. Çalışmayan ya da çalışamayan aç kalır mottosunun hakim olduğu bir dönem.

" İşçi sınıfı mensuplarının başlıca intihar sebepleri; yoksulluk, sefalet ve düşkünlerevi korkusu. " 

 Toplum, uçurumun fakirliğini yine onların suçu olarak görüyor. Bu anlamda daha bireysel bir yaklaşıma sahipler; suçu, sanayileşmede ya da sanayileşmeye insan sömüren bir sistemin gelişmesinde değil de emeği sömürülen ama yine de yeterli para kazanamayan insanda görüyorlar. Belki de yine aynı nedenle devlet de bu insanlara kötü muamele gösteriyor. Düşkünlerevinde bile yedikleri yemeğin yattıkları yatağın bedelini ödemek için çalıştırılıyorlar.

 İngiltere'nin büyürken kendi içinde çektiği sancıları anlatan bir kitap. Kitabın tarihi bir belge niteliği taşıdığını söylemek mümkün. Sanayileşmenin İngiltere için de kolay gerçekleşmediğini ve halkın çektiği acıları anlatan bir metin. Kitap birçok nedenden ötürü oldukça ilgi çekici ama benim için kitabın en büyük özelliği kılık değiştiren bir yazar tarafından anlatılması. Dünya tarihini öğrenmek açısından da oldukça faydalı bir kitap.

 Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.❤ 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder